Taekwondo Peşinde Bir Genç Kız: Şampiyon Meryem İyin Röportajı

 Taekwondo Peşinde Bir Genç Kız: Şampiyon Meryem İyin Röportajı
Okunuyor Taekwondo Peşinde Bir Genç Kız: Şampiyon Meryem İyin Röportajı

Röportaj: B: Battal Özçelik, R: Rümeysa Ertem

Bugün size bir başarı öyküsünden söz etmek istiyoruz. Henüz 15 yaşında ve 9 altın madalyaya sahip milli bir sporcunun, Kanada-Türkiye arasında yeşerip büyüyen tutkusu: Taekwondo.

  Meryem İyin, Mustafa Kemal Atatürk’ün tarif ettiği o meşhur sporcu tanımına o kadar uyuyor ki. Hem zeki, hem çevik hem de ahlaklı. Yaşından çok madalyası var desek şaka yapmış olmayız.  Sporcu dediysem monoton ve içinde sürekli müsabaka olan bir hayat düşünmeyin. Ailesi ve antrenörleriyle öyle güzel bir program hazırlamışlar ki, onların dünyasında her şeye yer var: Gezmeye, tozmaya, yemeye, içmeye ve özellikle de başarıya! Sosyal yönü de oldukça kuvvetli olan Meryem, ailesiyle cumartesi günleri film geceleri düzenleyen, Dostoyevski ve Tolstoy okuyan meraklı bir sporcu. İlk uluslararası başarısı olan Avrupa ikinciliği sonrası “dile benden ne dilersen” diyen babasına “dondurma” diyecek kadar da aburcubura düşkün bir çocuk.

  Taekwondo dalında İspanya, Dubai, Sırbistan, Yunanistan gibi birçok ülkenin ev sahipliği yaptığı uluslararası şampiyonalarda ülkemizi temsil eden Meryem, uzunca bir dönem gururumuz oldu ve olmaya devam ediyor. Onu, arkadasındaki muhteşem ailesini ve antrenörlerini kutluyor; bu yolda başarısının katlanarak devam etmesini diliyoruz. Sevgili Meryem, 2024 Olimpiyatlarında görüşmek üzere!

  Meryem ile bu başarı öyküsünün arkasındaki kişileri, duyguları, düşünceleri ve gayretleri konuştuk. Bu ilham verici başarı, umarız ki tüm okurlarımıza ve sporculara ışık olur.

bir gün bir çocuğum olur ve spora da yeteneği olursa onu hep destekleyeceğim

B: Hayat hikayenden bize biraz bahseder misin?
Merhaba, ben Meryem Elif İyin. 2005 yılında Kanada’da doğdum. 15 yaşındayım. Şu an Kağıthane İmam Hatip Lisesi’nde 9. sınıf öğrencisiyim. İki kız kardeşim var. Sara 8. sınıfta, Hanne ise henüz 5 yaşında ve o da mavi kuşak taekwondo yapıyor. Hayaliyse beni yenmek. (gülüyor) Annem öğretmen, babam ise mühendis. Annem ve babam Kanada’da tanışmışlar. İkisi de tamamen farklı kültürlerde insanlar. Yemek olsun, giyim olsun aklınıza ne gelirse çok renkliler. (gülüyor) Birbirlerini çok seven bir çift. Babam beni 2 aylık iken elinde tutup oyuncaklar ile karate/taekwondo maçı yaptırıyormuş. Videolar var, inanılmaz. Kendisi sporu çok seviyor ama dedem “okuyacaksın” demiş ve izin vermemiş. O da, “bir gün bir çocuğum olur ve spora da yeteneği olursa onu hep destekleyeceğim” demiş. Hatta annem anlatır, annemin hamile olduğunu öğrendiği andan itibaren doğru beslenme işine başlamış. “Sağlıklı olacak, kemikleri güçlü olacak, şunu içmelisin bunu yemelisin” şeklinde. (gülüyor) İşte spor hayatım böyle başladı.

R: Dünya çapında büyük başarılar elde ettin ve ülkemizi çok defa gururlandırdın. Biz, bu süreci en başından dinlemek istiyoruz. Taekwondoya nasıl başladın?
Spora 4 yaşında Jimnastik ile başladım. 6 yaşına kadar iki madalya kazandım. Milli Takım altyapıda hazırlık gurubuna seçildim. Babamın bir arkadaşı sayesinde o sıralarda taekwondo (TKD) ile tanıştım. Adı Mecnun Çiçek. Eski Milli taekwondocu. Beni süzüp, duruşuma ve hareketlerime bakıp, “seni olimpiyat şampiyonu” yapacağım dedi. Bir odanın içerisinde aylarca benimle çalıştı. Sonra kulübünü açtı ve salonda diğer sporcular ile birlikte idmanlara başladık. Aradan iki yıl geçmişti ki ailem tekrar Kanada’ya gitme kararı aldı. 2014 yılında Kanada’ya gittik. Babam her gün işten geliyor, beni evimizden yaklaşık 50 km uzaklıktaki taekwondo salonuna (1974 dünya şampiyonu Master Kim Son’un yanına) götürüyordu. Hiç vazgeçmedi. İki yıl Kanada’da kaldık. Minikler kategorisinde iki Toronto, bi Kanada şampiyonluğu yaşadım. Tekrar 2016’da Türkiye’ye geldik ve İzmir’e yerleştik. Ardından babamın işi dolayısı ile İstanbul’a geldik ve bir buçuk yıldır burada yaşıyoruz. İlk başlarda annem hiç istemiyordu; sürekli maçlar, idman ve en zoru da diyet kısmıydı. “Kızım daha çok küçük” diyordu. Ne zaman ki benim bir maçıma geldi ve taekwondoya olan sevgimi, inancımı gördü; işte o zaman eve gelip bana ‘’şimdi başlıyoruz‘’ dedi. Zaten Türkiye’deki başarılarım da annem ve babamın birlikte destek olmaya başladığı zaman gerçekleşti.

B: Taekwondo’ya başladığında karşılaştığın zorluklar, yıldığın, yapamam dediğin anlar oldu mu? Seni motive eden temel güç neydi?
Beni başlarda en çok diyet kısmı zorladı. Türkiye’de 37 kilo sıkletinde maçlara çıkıyordum. Herkes istediği gibi abur-cubur yiyebiliyor ama ben yiyemiyordum. Çocuksunuz ve inanın zor. Tatlı yok, pasta, şekerli şeyler vs. yok. Dangal filmini izlemişsinizdir mutlaka. Bizim hikayemiz Dangal’dan daha eski. (gülüyor) Babam filmi izlediğinde yalnız olmadığını hissettiği için çok mutlu olmuştu. Bazen üç idman yaptığımız oluyor. Sabah 6’da koşulara gidiyorsunuz, arkadaşlarınız sinemada veya dışarıda dolaşıyor. Siz ise evde dinleniyor, idman saatini bekliyorsunuz. Bunlar ilk başlarda benim için gerçekten zordu. Ama babam hep yanımdaydı ve elimden tuttu. Onun şöyle bir sözü vardır: Yapmamız gereken şeyleri, yapmamız gerektiği yerde, yapmamız gerektiği kadarı ile, yapmamız gerektiği zamanda, yapmak istemesek de yaptığımızda, zafer gelecektir.”

Evet, herkes gibi olup herkesten farklı olmayı bekleyemezsiniz. Bu yüzden herkes idmandan sonra eve gelip yatınca ben otuz dakika daha fazla çalışıyordum, herkesten 30 dakika önde olmak için. O kürsüye çıktığınızda tüm yemediğiniz yiyecekler ve gitmediğiniz sinema filmleri çok anlamsız diye düşünüyorsunuz ve “hep burada olmak istiyorum ve bu duyguyu yaşamak istiyorum” diye düşünüyorsunuz. İşte beni bu zafer duygusu motive ediyor. Bunu bana veren de en başta hocam, ailem, arkadaşlarım ve okuldaki tüm öğretmenlerim. Başarı tek başına kazanılan bir şey değil.

Ama bana kasten kural dışı vuranlar ya da zarar vermeye çalışanlar oluyor. İşte o zaman çok hırslanıyorum. Daha da saldırmaya başlıyorum.

R: Senin yaşlarında ring sporlarından geçmiş ve antrenörlük yapmış biri olarak soruyorum; maç esnasında hırsların, kızgınlıkların oluyor mu?
Ben saldıran bir sporcuyum. Geride bekleyip atak yapan bir yapım yok. Bundan dolayı hemen hemen her maça önde başlarım. Geriden gelip aldığım maçlar çok azdır. Maçta önde olmak sizi her zaman kontrollü yapar. Çok kızgınlık yaşamıyorum. Tekme atmak veya tekme yemek bunun bir parçası. Ama bana kasten kural dışı vuranlar ya da zarar vermeye çalışanlar oluyor. İşte o zaman çok hırslanıyorum. Daha da saldırmaya başlıyorum. Bu sporda en sevdiğim şey şu ki, ne olursa olsun rakibinizle maç sonu sarılıyorsunuz. Maç öncesi ve sonrası rakip hoca ile selamlaşıyoruz. “Tae-know” el ve ayak demek, ”do” ise doğru yol, güzel ahlak demek. Yani el ve ayak ile yapılan güzel ahlak ve hareketler. Bize idmanlarda, evde, her yerde bu ahlak öğretiliyor. Bir şeyi alırken ve verirken bile bir ahlakımız, bir duruşumuz var. Taekwondo’nun sevdiğim yanı bu zaten. Bir felsefesinin ve ahlakının olması.

Meryem’in Antrenörü Çağrı Kızıl

R: Kanımca antrenör, sporcunun ilerleyeceği yolda ona ışık tutandır. Antrenörün seni nasıl teşvik ediyor, motive ediyor?
Şu an birlikte çalıştığım hocam Çağrı Kızıl, benimle sadece idmanda değil her zaman ve her yerde bir baba, bir abi gibi ilgileniyor. Kulübümüzde psikolojik danışman var, diyetisyen var, yer yer özel fizyoterapist de geliyor. Hocamız her şeyimizle ilgileniyor. Bizi alır sinemaya, hastane kontrollerimize, hatta alışverişe bile götürür. Yolda giderken bir anda durur, mağazaya girer ve kıyafet alır bizlere. Bazı akşamları evine gideriz. Eşi, çocuğu hep birlikte evinde film ya da maç izleriz. Siz maçta dövüştüğünüzde arkanızda böyle bir antrenör varken ne hissedersiniz? O bize hayal kurdurur. Biz olimpiyat hayalleri olan bir kulübüz. Yurt dışına maçlara gidiyoruz ve hepimiz bunu başaracağımıza çok inanıyoruz.

Babam, maç sonunda ‘dile benden ne dilersen’ demişti. Artık Avrupa 2.’si olmuştum. Ne diledim sizce? Dondurma.

R: İlk uluslararası müsabakan hangisiydi ve oraya çıktığında ne hissettin? Özel bir hikayen varsa da paylaşırsan çok mutlu oluruz.
İlk uluslararası maçım 2018 yılında yapılan Avrupa Kulüpler Şampiyonası’ydı. Rus, Azeri, Yunan ve Kazak rakiplerimi yenerek finale çıkmıştım. Rüya gibiydi. Final maçımı 5-3 kaybetmiştim. Bir gece öncesi bana ilk 4’e giriyorsun deseler ve 3.’lük madalyasını verseler sevinçten çıldırırdım. Ama şimdi finaldeydim ve kaybetmiştim. Babam sarıldı, alnımdan öptü. 2. de olsam Türk Bayrağı’nı kürsüde ilk kez tutmuştum. “Allah’ım bunu bana hep nasip et” diye içimden dua etmiştim. Babam, maç sonunda “dile benden ne dilersen” demişti. Artık Avrupa 2.’si olmuştum. Ne diledim sizce? Dondurma. (gülüyor) Babam da “I-phone falan isteseydin bari kızım” diyerek gülmüştü.

B: Okulda durumlar nasıl? Spor hayatınla okulu nasıl birlikte yürütüyorsun?
Gerçekten çok zor.  2018 yılında 60 gün, geçen sene 90 gün bu sene de yaklaşık 40 gün boyunca okula gidemedim. Ankara’ya Milli Takım Kampı’na gidiyorsunuz, oradan İspanya, ardından İsveç, derken Dubai… Sonra eve geliyorsunuz, ertesi gün okula gidip matematik dersine giriyorsunuz. Bu yoğunlukta motive olmak çok zor oluyor. Ama harika bir okul müdürümüz var. Müdürümüz Abdullah Ağırmış, bana her konuda yardımcı oluyor. Ayrıca öğretmenlerim de epey yardımcı oluyor ve arkadaşlarım notlarını benimle paylaşarak yanımda desteklerini hissettiriyorlar. Benim hedefim Spor Akademisi olduğu için, tıp, mühendislik ya da hukuk gibi bir beklentim yok.

R: Kuşkusuz ailen senin başarı öykündeki en büyük destekçin. Onlar hakkında neler söylemek istersin?
Aile desteği inanılmaz önemli. Tek başına yapılması çok zor. Babam her gece, ertesi gün yiyeceğim sabah ve öğle yemeğimi hazırlar. Annem tüm kıyafetlerimi hazırlar ve sosyal hayatımdaki programımda bana yardımcı olur, beni motive etmeye çalışır. Kardeşlerim ben diyette iken onlarda tatlı, çikolata vs. yemezler, benimle diyet yaparlar. Gizli gizli yiyen varsa bilemiyorum. (gülüyor) Ailem bazen misafir almaz ya da geldiklerinde ikram olarak çay ve meyve gibi sade şeyler ikram ederler. Pasta, börek asla olmaz. İşte başarı böyle bir şey: Birlikte…

R: Taekwondo’yu mesleki anlamda ilerletmeyi düşünüyor musun?
Tabii ki. Hedefim olimpiyat sporcusu olmak. 2024 yılında 19 yaşında olacağım. Puanım yeterse girmeyi çok istiyorum. Hedefim, hayalim bu. Spor Akademisi’ni bitirip gençlere bu sporda kazandığım tecrübeleri aktarmak istiyorum. Genç kızların hayali ve rol modeli olmak istiyorum. Bu benim için madalyadan daha önemli. Ailem hep şunu der: ”Çocukların tutkularını keşfedin, onlara hedef koyun ve yetenekleri ile birleştirin.” Tutku, hedef, yetenek…

B: Film ve kitaplarla aran nasıldır?
Cumartesi akşamları evde film gecemizdir. Genellikle babam ve ben seçeriz, ikimizin zevki gayet güzeldir. En son hocamız ile Naim Süleymanoğlu’nun filmine gittik. İnanılmaz bir hayat hikayesiydi. Çok ağladım. Kitap okuma listemi babam hazırlar. Babam eski sosyalistlerdendir, beni küçük yaşlarda Dostoyevski, Tolstoy ve Yaşar Kemal ile tanıştırdı. Beyza Alkoç’un tüm serilerini okudum. Şimdi Kafka’nın Dönüşüm kitabını okuyorum. İleride Sezai Karakoç ve İsmet Özel’in kitapları ile tanıştıracak beni. Planı bu. (gülüyor) Babam, “Okumasam da olur dediğin gün, öldüğün gündür.” der. Her gün en az 10 sayfa da olsa okurum. En azından 2 hafta da bir kitap biter.

B: Seni konuk aldığımız için çok mutlu olduk, davetimizi kabul ettiğin için çok teşekkür ederiz. İyi Haber Ver olarak her zaman senin başarı hikayenin haberlerini yapmaktan gurur duyacağız. Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?
Beni buna layık gördüğünüz için size çok teşekkür ederim. Yaşadığım başarı sadece bana ait değil ailem, öğretmenlerim, federasyon başkanımız, milli takım hocalarım ve arkadaşlarım ile bir bütün. Beni yetiştiren ve emek veren Mecnun Çiçek ve şu an çalıştığım Çağrı Kızıl hocam ve TKD Kulübü’ne ve özel teşekkürler ediyorum.

Paylaş